BLOG FLÜT

3.03.2012

KİRALIK SARAYINDA ŞEYTANIMI AGIRLADIGINDA ANLARSIN

Hayır istisnalar kuralı bozar fakat siz cesaretsizliginizden dolayı zaten istisna degildiniz.bana kalırsa siz zaten hiçbir zaman iyi degildiniz.yalancı,çıkarcı ve kötüydünüz.önünüze bir yön levhası konulmustu o yön dogrultusunda zaman gecirmeyi yaşamak sayıyordunuz.yaşadıgınız hayat size ait degildi.ucu gözükmeyen bir zincire baglanmıstınız.
Hayatınızı,ilişkilerinizi,nasıl davranacagınızı,akıl yürütme tarzınızı,zihinselliginizi sürekli degiştiriyorlardı.kimler degiştiriyor.biliyor musun?sizi daima degişecek üretim ilişkilerinde bir üretim elemanı olarak görenler,çocuk yuvalarından başlayıp,aile içinde,okulda,adliyede,camilerde,sendikalarda,resmi kurumlarda,haberleşme organlarında boyun egme biçimlerinin içine ve hatta tam altına çekiyorlardı.toplumsal ve ruhsal formasyonunuz yaşam sahnesinin gerisinde,gizlenen egemenlerin buyruklarından kaynaklanıyordu.egemen için sizin iyi ya da kötü olmanız zaten önemli degildi,sart kosulan iyi olmanız sisteme hizmet etmenizdi.siz kömür,petrol,çelik,uranyum,teneke ve bugday kadar bir nesneydiniz.işiniz pazardaki yeriniz bittiginde,bir mevta bir cesettiniz.düzenin meşruluguna uyarsanız,cennete gideceginizi söylüyorlardı.sisteme sevabınız sisteme günahınızdan çok olmalıydı.direnirseniz,polis ve ordu kuvvetiyle ya da sistemin ideolojik aygıtlarıyla yola getirilecektiniz.öyle bir hale getirilecektiniz ki,kimin sesiyle kimin sözcüklerini kullandıgınızı fark edemeyecektiniz.kısacası siz kendinizin kötüsü bile degil kötülerin kötüsüydünüz.
Önüne koyulan yön levhasını tersine çeviremeyenler,ters adam olamayanlar,egemenin cıkarlarını kendi cıkarları bellemişti.oysa pekala iyilik yaşanmış-tanınmış kötülügün tepetaklak edilmiş hali olabilirdi.en büyük kötülügü yapanlar birilerini adlandırıp sınıflandıranlar,birilerinin hayatlarını dogumlarında ölü can olarak satın alanlar,en büyük iyiligin ne oldugunu,anlamını bilmek durumundaydılar.bir an önce cocukluktan cıkıp,yasaklar muhitinde yetişkinlerin akıllısı,iyisi ve güzeli olmamız isteniyordu.işte lanetli yan bu dönemeçte başlıyordu.ahlak kurallarını ihlal mi edecektik yoksa bize zorla(bizim iyiligimiz içinmiş gibi) ögretilenlere,kutsal ailede,kutsal okullarda,düzenin sadık tebaası kılınıp iyi çırak,iyi işçi,iyi köylü,iyi mürit,iyi memur,iyi burjuva,iyi polis,iyi doktor,iyi şu ve bu olmaya(ancak egemenin istedigi sayı kadar) rıza mı gösterecektik.
Piramidin tepesi ücretli efekt memurlarının pompaladıkları dumanla,sis içinde kalmıstı.üst altı gözlemeli ama alt üstü görememeliydi.
Yanılanlar yanılgıyı düzeltmeli.kral soyundan gelen,kendisine kölelerin hizmet ettigi platonun ideal devletinin ideal toplumundan şairler ve şiir degil;masal,söylence ve mitoloji yapıcıları ,ozanlar, dışlanmıştı.çünkü iyiyi degil ideal devleti arayan yasa koyucu pozisyonundaki platon,söylence yapma işlevinin ozanlarda degil kendisinde kalmasını uygun buluyordu.insanların tanrılarda gördügü kendi hayatının izdüşümüydü.devletin dogasında insan ruhunun dogasını okuyor,söylence tanrıların yerine en yüksek bilgi diye tanımladıgı -iyi fikri- koyuyor,şiirle söylenceyi aynı şey sayıyordu.iyiden cok ideal ve akli devlet kuramını yaratabilmek için ilyada’ya söylenceye ve grek tragedyasına karsıydı.theaetetus diyalogunda her zaman iyinin karşıtı olan bir şeyin bulunması gerektigi için kötünün ortadan kaldırılmasının olanaksızlıgını söylüyordu.bireyin ruhu toplumsal dogayla baglıysa birini ötekisinden ayıramıyorsak,özel ve genel hayat da birbiriyle baglantılıdır.genel hayat kötü ve yozlaşmışsa özel hayatın iyiye dogru gelişmesi olanaksızdır.platon politikayı ve politik karar sonuclarını insan psikolojisinin ipuçları olarak ilan etmiştir zaten.
Yüzyıllar sonra hegel ise her günkü hayatta bozulmus,geçici varoluş kadar imgelemin her kuruntusu her yanlış ve kötü,dogasında kötülük olan her şey rastlantısal bir biçimde gerçek adını alır diye yazıyordu.gerçekligin dogadan cok tarih aracılıgıyla tanımlanması gerekecekse,eger devlet tarihin önkoşulu ise,devlette en yüksek ve en yetkin gerçekligi görmek zorunda oldugumuz sonucunu çıkarıyordu.insanların vicdan özgürlügü ve siyasal özgürlük için duydukları çoşku yüzünden güçte yatan dogrulugu unutacak kadar aptallaştırıldıklarını idda ediyordu.sonra tarih insanlıgın kitlesel yıkımını yaşadı.her iki dünya savaşı da insanların cesetleştirilmesinin global provasıydı.tarih yaşananın ve yaşamanın egemenlik kurma çabası oldugunu yazdı.sonra hitler,musollini,,franco,robles.yalnız degildiler arkalarında milyonlarca insan.ve örnek alındılar.çünkü örnek iktisadi,politik ve kültürel örtülerinin altında,daha çok ama insana özgü bir psikolojiyi dışlıyordu.tanrı için yaşamanın çoşkusu bir bedenin ruhuyla birlikte alıp tüketmekle gerçekleşiyordu.hepsi laf ebesi,demagog,irade kullanmasını bilen kimselerdi.evren tanrının bir toplama kampı ise,aynı şeyi yeryüzü egemenleri,niçin uygulamasın.dünya niçin çalışma kampı olmasın.yasaklar,kurallar,ahlaki normlar koymak,iyiyi bu çerçevenin içine oturtmak,çerçevenin içinde kalanları iyiyle tanımlamak,ödül ve ceza koymak gerekiyordu.
Buyruk veren öznenin buyruklarına boyun egerken tabiyatına girdigi düzenin talimatlarını tek basına tamamlayabilmesi,düzen ve sistemin içinde kendi başlarına verilen doğrultuda yürüyebilmeleri için özgür bireyler olarak kendilerini algılamaları gerekiyordu.
Alışveriş çarkının Pazar düzeninin işlemesi,üretimin yapılanması,toplumsal hayata ve yasaklara baglıydı.üretilen degerin kaçta kaçının paylaşılmayıp kendilerine kalacagına karar verebilenler,yasak koyucular,din ve ahlak anlayışları oluşturdular.digerlerine karsı organize halde kuvveti,şiddeti ve korkuyu kullandılar.mal fetişizmi ahlak fetişizmini yarattı.aralarında çıkarları için uzlaşıp tanrıyı ve devleti kutsadılar.allah ne kadar efendiyse devlette sürünün o denli efendisiydi.tanrının şiddet içeren öldürme yetkisini aynı kararlılıkla bu defa devletler kullanıyordu.kurban etme hem dinler hem devletler için üst derecede bir eylemdi.üretmenin ve ölümün oluşturdugu büyük bir devinim olan hayatta yarattıgını sürekli yok eden saldırı gücü,hazırda ve görünürde tutuluyordu.çünkü çalışarak bilinçleri uyanan insan korkuyla baskı altına alınmalıydı.fakat aslında yasa koyucular daha fazla korkuyordu.yasakların reddedilmesinden,inkar edilmesinden korkuyordu,kafesteki aslanın kendisinden daha güçlü oldugunu bakıcısı biliyor,aslan bilmiyordu,peki ögrenirse.işte bu yüzden uygarlıgın temelinde şiddet ve korku vardır ve ilk insanlar için hayvanlar yasaklara uymadıklarından kutsaldır.
Üçbin yıl öncesine kadar otuzbeşbin tanrı gelip geçti.herbiri öldürmeyin,başkasının malını almayın,yalan söylemeyin,acıya katlanın ve baskalarının kederlerine ve sevinclerine ortak olun,merhametli olun.acının nedeni arzuydu.arzudan sıyrılınmalı mıydı.çinli bilge hiçbir tanrıyı ve dini tavsiye etmeden benim duam hayatımdır diyordu.cinayet sanıgı kaçak musa ise tek tanrı bilgisini sığındıgı çölün medyan kahini yetrodan örgendi,yetro ona kızını verdi,dogup büyüdügü ülkeye kin duydugundan derdine ortak olan damadının siyasi düsüncesini yönlendirdi.tutsak sürüsünden bir ulus çıkaracaktı.on emir bildirdi.tanrının tekligine inan,put yapma,haftada altı gün çalış,cumartesi dinlen,anneni babanı sev,kimseyi öldürme,çalma..nedir ki musa insanlıga degil israilogullarına sesleniyordu:mısırdan eli boş çıkmayınız,her kadın mısırlı komsusundan altın gümüş alsın,mısırı soyun.musanın yarar ölçüsüne karşılık isa yoksulluk ölçüsü getirmiş,yoksulluktan kıvrananlara yoksulluk erdem olmustu.
Kim evet kim hayır diyecektir.başlangıçta söz mü düşünce mi güç mü yoksa eylem mi vardı.kötü ile iyinin diyalogu goethe’de dr faustun iç diyaloguna dönüşür.yeryüzüne yakınken bilgi ile düşünceden tiksinmiş,saf ve hafif günü aramaktadır.en çok acı veren zevk oldugu için şehveti aramış,şimdi geçen bir an’a dur,güzelsin demeyi istemektedir.yeniden muğlak bir şekildedir.
Yasak çalışmayı saglar,çalışma üretimi.sosyal hayat biçimlerine gerekli enerji,ya çalışmaya ya cinsellige harcanacagı için savurganlık yasaklarla denetim altına alınır.bireylerin enerjilerini nerede nasıl kullanacagı şiddete götüren fazla enerji miktarının hangi stat barajına dökülüp boşaltılacagı kurallar altına alınır.toplum gözlemcisi tarafından tehlikeli bulunur,kan çeker gibi fazlası şırıngalarla alınır.başkasına tuttugu aynanın arkasında nöbette duran ahlak savunucusu,kendisinde olmayan enerjiyi hayatını diger enerji dolu insanın aleyhine sürdürebilmek enerjisiyle kınar.ihtiyar ahlakcılıgıyla genç serbestligi kayıtsızlıgı,çocuksulugu ve imkansızlık içindeki rahatlıgı arasındaki çatışma bundan dolayıdır.
İnsanlık halinin görünür tablosunu günümüze taşıdıgımızda zihin kurcalayan nice arka plan olgunun edebiyatcılar tarafından nöbetteki sınır nizamiyesinden kaçırılıp önümüze bırakıldıgını fark ederiz.edebiyatcıyı gözaltında tutan insanın özgürlük serüvencisi ve egemenle gizli-acık menfaat anlasmasına girmiş yazıcı-program propagandacısının aksine nadirattandırlar.herşey olmak insanın degil de tanrının günahıysa,onunla ve ona ragmen varolmanın dramında otoriteyi kabullenen,köle degilsek,olabilirin ucuna içimize yalnızlıgımıza kapanıp bireysel yavaşlığımızla yaptıgımız yolculuk ansızın edindigimiz bir ipucu olguyla kavranılamayana iletir bizi.herhangi bir degerin varlıgıyla dramlaşan bir gülüş,bir aglayış,şimdi nötr nesnelere degen duyarlılıkla her şey olma istegi yokolur.sarhoslukla kurban olmakla korkuyu duyumsayıp,kendimizden geçerek,hayatın asıl tarafını fark ederiz.yaşanacak olan başkalarının bize söyletmeye çalıştıgı şeyler asla degildir,hayat yapmış ve yapmakta oldugumuz şeyler asla degildir.
İçimiz doldurulmuş,dolduruluşa geçirilmişizdir.bize bilinç diye yutturulan özgür bireyin degil,bir kölenin bilincidir.
İyilik,erdem,iş ahlakı çeşidinden sıraladıgımız kavramlar yıllarca süren eğitimle afyonlanmış bir kölenin çektigi tesbih taneleridir.bilinç gerçek dünyadan kaçıyorsa,mantıkla ilişkilendirdigimiz umuttan da vazgeciyoruz demektir,zamana maglup olmaya hükümlü ben,yani ölmekte olan ben,ahlaksal egemenlige dahil olmuyorsa,nesneler arası bir yıkımın uyumunu sürdürüyorum demektir.
Mumu kendim için alıyor onu üflüyor,korkudan bagırıyor,kendimi gece olarak görüyor,sendeleyerek,sarhos insan rolü oynuyorum demektir.yarattıgım dehşet kendimedir,önemlidir cünkü insan hayatı şiddeti kapsar,ölümü engellemek ve hayatı yogunlastırarak muhafaza etmek iki ayrı temele oturur.kurban etme düsüncesinin mümkün olan en uç noktasında tanrının küçük düşürülerek yok etme imgesi yatar.tanrı tehdit altında taklit edilmektedir,madem sen öylesin ben de böyleyim.yeryüzü tanrının mezarlıgıysa,bana devredilen öz irademle,ben de kurban etme olayıyla bedeni çıplaklaştırıyor,canlı ve sıcak eti cesede dönüştürüyorum.tanrının can verme can alma iradesine öykünüyorum.iki katilin kader ortaklıgında suçumun paha biçilemez zevkini tadabilmek amacıyla yargıçlarımı arıyor,yok edilişimin provasını bizzat uygulayarak başkaldırıyorum.ezilmişlerle kötü oluyor egemenlere eşitleniyorum.aglıyor gülüyorsam,acı cekiyor ve verebiliyorsam,bu oyunda kurban olarak,hem de emanetin sırrını bilerek ölümü o an hafiflettigim içindir.nedir ihtişamıyla tanrının degil kendi dünyevi gücümüzü duyumsatmaya çalıştıgımız ve izinle ondan aldıgımız idda ettigimiz vekaletle hükümdarlıgımızı madde için kullanıp onu içine hapsettigimizi sandıgımız her dinden yüzbinlerce tapınagımıza ragmen herkes ölümün tersi istikamete yönelir.ölümün işaretlerini silmekle yetinmez,çabayı da belirsizlestirmeye çalısır.fakirler,gücsüzlügüyle pisligiyle cirkinligiyle ıslak nesesiz sokaklarıyla,tiksindirici biçimde ölüme daha yakın oldukları için yükselme istekleri daha kalıcı ve büyüktür.para donmuş hiçbir ahlaki normu kapsamayan fakat sahip olunuş tarzıyla şiddet içeren başkasının kaynamışcasına eritilip harcanan enerji olur
Hiçbir malın mistik karakteri kullanımından dogmaz,degeri belirleyen şeylerin içeriginden dogmaz,ne kadar işe yarayan veya üretken faaliyetli olursa olsun deger belirleyen insan organizmasıdır.darp merkezi anesteziyle uyusturulur.her dalda ücreti ödenen sanat tüccarı insan degerlerini toplumsal hiyeroglife çevirmekle görevlendirilir,kasıt insan ilişkileri üzerinedir.pratikte asıl kavga başka canlının günden güne canlılıgını yitirmesi pahasına ortaya cıkan artı degerin gasp edilmesi üzerine kuruldugu için iyilik vermekle siyasileşir,zaten her aziz aşagılıklıgını baştan kabullenmiştir,ama gurur asagılık olmanın saflıgını bozar.ve her çesit ihlal bizi şahsi ihtilallerimizle yüzleştirir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder